2 Ekim 2014 Perşembe

Irak Mutfağı

 Irak Mutfağı, yabancılar için çok lezzetli, bizim içinse sıradan bir mutfak. Yemekler lezzetliydi elbette, ama çok da değişik bir şey beklememenizi öneririm. Babamla Erbil'de Dawa2 adında bir Irak lokantasına gittik. Fiks menü sundular.(Kişi başı 25$)
Baba-oğul sofrada
Ara sıcaklar
 Türk olduğumuzu duyanlar bildikleri az Türkçe ile bize yardımcı olmak için çabalıyorlar. Dawa'da da aynısı oldu. Servis çok hızlıydı. Bir anda soframıza ince bulgurdan pilav, ince sucuk dilimleri, beyaz pilav, güveçte tavuk, kuzu incik, humus, kırmızı pancar, havuç salatası, zahter salatası ve yağlı ekmek geldi. Porsiyonlar da iki değil, dört kişilikti resmen. Sunum bitince öğrendik ki bunlar ara sıcaklarmış. Bu kadar çok başlangıç yemeğinin geleceğini bilmediğimiz için bir de kuzu tandır söylemiştik. Kuzu tandırımız da altında bir orduyu doyuracak kadar yasemin pilavının yanında badem ve kuru üzüm ile birlikte geldi. İçeceğimiz de vişne kompostosu. Yanında da sos niyetine kabak ve kuru fasulye vardı. Bu yemeklerin hepsi bitmedi elbette ki. Üzüldüğüm nokta ise yemek artıklarının doğrudan çöpe atılmasıydı. Yazık, Erbil'e ve bölgenin diğer kentlerine kaçmış binlerce mülteci aç durumdalar. 

Ana yemek
 Tatlı konusunda biraz zayıflar. Lokantada muhallebi ve baklava ikram ettiler. Bulduğum en orijinal tatlı ise Kayseri Çarşısı'ndaki "kastel" idi. Safranlı muhallebinin üzerine baklava parçaları konmuş. Irak'ın belki de biricik ama en harika tatlısıydı. Ayrıca sokaklarda nar satıldığını da gördüm. Yaban Kazı elbette ki narı Iraklılar gibi yedi, tuz serperek. Nasıl tadını alıyorlar anlamadım. Vardır bir bildikleri...
Kastel
Tuzlu nar
 Müzik konusuna gelirsek, bu makaleye ait değil ama değinme ihtiyacı duydum. Irak Kürtleri, Araplar'ı sevmiyorlar. Çeşitli sebepleri var, ağırlıklı olarak Saddam döneminde gördükleri baskı yüzünden, ama Arap müziğine bayılıyorlar. Kürt müziğinden çok Arap müziği dinleniyor restoranlarda, taksilerde, her yerde.

Erbil


 Erbil, Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi'nin başkenti. 7000 yılı aşkın bir tarihe sahip. Sümerler, Akadlar, Babilliler, Asurlular, Akhalılar, Selçuklular, Osmanlılar, Araplar tarafından yönetildi. 2005'ten beri Kürtler, bölgede özerk statüye sahip. Erbil'de Kürtler, Araplar, Türkmenler, Süryaniler ve Asuriler birlikte yaşıyor.

 Dohuk'tan 80.000 IQD (70$'a yakın bir fiyat)'a taksiyle Erbil'e gittik. Yine peşmerge kontrollerinden geçtik. Yolda tam olarak Ortadoğu'yu hissettim; mazot satan adam, alakasız bir yerdeki beyaz türbe, köylerin anayollarında kurulmuş pazarlar, cami avlularına sığınmış mülteciler. Bu manzaralar eşliğinde Erbil'e vardık. Erbil, yüzyıllardır bir Türkmen şehriymiş; Saddam zamanında Kürtler köylerden Türkmenler'in yaşadığı kentlere gelmiş.

 7000 yıllık Erbil şehrinin merkezi kendisiyle yaşıt kalesi. Erbil Kalesi yuvarlak, şehir de kalenin etrafında dairesel şekilde büyüyor. Kalenin etrafında Molla Efendi Camii, İngilizler'den kalma bir saat kulesi ve Kayseri Çarşısı var. Bunların ortasında elbette ki yine fıskiyeler var. Maalesef bu eserler hakkında doğru düzgün bilgi veremiyorum, çünkü Erbil'in(ve genel olarak Irak'ın) ciddi bir tanıtım sorunu var. İnsanlar kendi kentlerini tanıtmak için uğraşmıyorlar, internette bulduğum adam gibi tek kaynak Wikitravel'ın Erbil maddesiydi.

Erbil Kalesi
 Şehir merkezinden sonraki durağımız Minare Parkı'ydı. Erbil'de birkaç park var, bunlar da birbirine teleferikle bağlanıyor. En önemlisi de Minare Parkı. Park adını orada bulunan ve 12. yüzyılda inşa edilmiş Muzafferiye Camiiden almış. Cami yıkılmış zamanla, ama minaresi hala ayakta. Sekizgen tabana sahip bir minare. Oradan bir de turkuaz bir minare görünüyordu.
Molla Efendi Camii ve Saat Kulesi
Kayseri Çarşısı'nın içi
                                            
Muzafferiye Minaresi

 Erbil'in eğlence hayatı ise Ainkawa denilen semtte. Ainkawa şehrin Hıristiyan mahallesi denebilir. Girişinde büyük bir Meryem Ana heykeli var. İçkili restoranlar, barlar ve kiliseler burada. Gece kulübü ise bu diyarlarda henüz tutulmuyor. Saydığım mekanlar dışında tipik bir Ortadoğu semti.

 Bana kalırsa kentin en güzel yapısı Celil Hayat Camii idi. Osmanlı'dan kalma bu cami mimarisi ile göz kamaştırıyor. Bence resimler konuşsun.



 Bu kadar yer anlattım. Gerçekte ise Iraklılar'ın alışkanlıkları farklı. İnsanlar genelde alışveriş merkezlerinde vakit geçirmeyi tercih ediyor. Bu şehirde her daim yeni bir alışveriş merkezinin inşaatını görebilirsiniz.

Irak'a Gidiş

Kuzey Irak'a gitmenin iki yolu var: ilki tabi ki İstanbul, Ankara ve Antalya'dan direkt seferler ile Erbil'e uçmak. İkincisi de Şırnak'tan kara yoluyla Irak'a giriş yapmak.

 Babamla yaptığım bu seyahatte kara yolunu tercih ettik. 24 Eylül 2014 saat 11.30'ta uçağımız Şırnak'a uçmak üzere havalandı. Uçaktaki yolcular arasında en ilginci bendim galiba. Öğretmenler, askerler, Şırnaklılar, Iraklılar ve işadamlarının arasındaki tek gezgin Yaban Kazı. Şırnak Şerafettin Elçi Havaalanı da haliyle ufak bir yer. 13.30'ta varınca babamın ayarladığı araç bizi aldı. (Dilerseniz "Cizre Nuh" firmasının Kuzey Irak'ın kentlerine düzenlediği seferler bulunuyor.) Şoförümüz Şirvan Abi Şırnaklı, daha önce 10 sene İstanbul'da yaşamış.

 Aracımız Cizre ve Silopi ilçelerinden geçti. Evvelden de beklediğim üzere geri kalmış yerlerdi. Dükkanlar dağınık bir şekilde dağılmıştı sokaklara. Cizre'nin en lüks restoranı da "Çamlıca Et Lokantası". Yer Anadolu olunca yemekler de yağlıydı tabi ki biraz. Silopi'ye gelince yollar bozulmaya başladı. Sınıra kadar durum böyleydi.



 Habur Sınır Kapısı, Irak'a tek geçiş noktamız. Türkiye'de çıkış işlemleri çok rahattı, doğru düzgün bir kontrol yapılmadı, hatta arabadan bile inmeme gerek kalmadı. Irak tarafına geçince de araçtan indik ve klimalı bir binaya doğru yönlendirildik. Pasaport kontrolümüz gerçekleştirildi. (Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi T.C. vatandaşlarına vize uygulamıyor, ama bu durum Irak'ın diğer bölgeleri için geçerli değil.)

 Sınırı geçince karşımıza çıkan ilk yerleşim yeri Zaho. Kuzey Irak'ta her şehrin giriş ve çıkışında peşmergelerin kontrolünden geçiyorsunuz, fakat Türk olduğunuzu duyunca sorgu sual yapmadan geçmenize izin veriyorlar. Zaho gözüme çarpan tek şey, cami avlularına ve inşaatlara sığınmış Yezidiler ile Türkmenler idi.

 Araba bizi Dohuk'a getirdi. Bölgesel yönetimin 4. büyük kentiymiş. Türkiye'de olsa ilk 20'ye bile girmez. Dohuk'ta çok fazla gezilecek bir yer yok. Dohuk Barajı'nın altına bir park kurulmuş. İçinde restoranlari kafeler ve fıskiyeler var. Bir de çarşı var gezilecek. İçinden araba ile geçmek mümkün. Mallar ortaya dizilmiş dağınık bir halde. Öyle çok da ilginç bir şeye rastlamadım.

Dohuk Barajı'nın altındaki park
Dohuk Çarşısı

 Irak'taki en ilginç nokta da istinasız her yerde Türk markalarının ürünlerinin yer alması: İstikbal, Bellona, Ülker, Beko...
 Bir de Kuzey Irak petrolden yeni yeni para kazanmaya başlamış. O yüzden yolların tamamı bakımlı değil. Arabalar ise hep Japonya ve Kore'den.

23 Eylül 2014 Salı

Yarın Yola Çıkıyorum


 Daha önce bulunduğum ülke ve şehirler hakkındaki yazılarım yakında blogda olacak. Geç yazacak olmamın sebebi de yarın seyahate çıkacak olmam. Yarın Kuzey Irak'a gidiyorum. Zakho, Duhok ve Erbil uğrayacağım noktalar. "Irak'a gidiyorum." diyince arkadaşlarım hem şaşırdı hem de korktular. Şaşırdılar, çünkü klasik rotalardan birine seyahat etmiyorum. Korktular, çünkü komşumuz hakkında maalesef çok fazla bilgiye sahip değiliz. Ufak çapta araştırmamı yaptım, fakat benim bile hala çekincelerim var. Korkunun ecele faydası yoktur. Keşif zamanı...

21 Eylül 2014 Pazar

Neden Yaban Kazı?




 Dünyanın sadece yaşadığımız yerden ibaret olmadığını anladığım an elime geçen her fırsatta seyahate çıkmaya başladım. Gezmek, yeni kültürlerle tanışmak harika bir şey. İsim olarak da kıtalar arası uçma yeteneğine sahip tek canlı olan "yaban kazı"nı seçtim. Henüz okyanus aşırı uçamamış olsam da bir gün gerçekleştireceğime inanıyorum.